Kanada’nın, özellikle de metropol şehirlerinin başında gelen Toronto’nun, çok kültürlü yapısı dolayısıyla çeşit çeşit insan tanıma şansınız oluyor. Gördüğünüz herkes Kanadalı değil, hatta neredeyse yarısından fazlası başka bir ülkeden sizin gibi gelmiş göçmenler.

Oğlumun pandemi dolayısıyla kısa sürmüş olsa da, bize oldukça fikir veren bir kreş deneyimi oldu. Ayrıca onu götürdüğümüz parklarda, gezerken karşılaştığımız insanlarda farkettiğim bir ayrıntıdan bahsedeceğim bugün size. “Türk Anne” ve “Yabancı Anne” arasındaki farklar 🙂


Özgür Çocuklar

Bu konuda ilk bahsedilmesi gereken, çocuklara sağlanan özgürlük alanları bence. Örneğin, bir parkta oynayan çocuğa bizler sürekli, “Aman! Orası yüksek, dikkat et!” , “Yapma, düşersin!” , “Arkadaşına dikkat et, sakın itme” ve benzeri uyarılar silsilesinde bulunuyoruz. Yabancı anne, öncelikle çocuğu ne yaparsa yapsın onu uyarmıyor. Dikkatini, dengesini bozmuyor, arkadaşlarıyla ilişkisini nasıl yöneteceğini ona bırakıyor, düşerse canının yanacağını kendi deneyimleyerek öğrenmesini bekliyor. Canı yandığında ağlarsa ya gülümseyerek kalkmasını bekliyor, ya da kısa bir süre sarılıp olayı büyütmeden oyuna devam etmesini sağlıyor. Çocukların kendi kararlarını vermesi, kararlarının sonucuna da kendilerinin katlanmaları gerektiğini küçük yaşta öğretmeye başlıyor. Ona birey muamelesi yapıyor. Bizler iyi niyetle yaptığımız o korumacı tavrımızla, maalesef çocuklara “çocuk” muamelesi yapıyor ve olgunlaşmalarını geciktiriyoruz.

Türk anneler kuralları çocuğunun menfaati için esnetip, bazı zamanlarda onlara uymazken ve diğer annelerden de bunu yapmasını beklerken; yabancı anneler kuralları genellikle uyguluyor. Onlar için kural, kuraldır. Çocuğu biraz ağladı, üzüldü diye esnetip, bunu ileride çocuğun bir koz olarak kullanmasına da izin vermiyor.

Kültür Farkı


Kültür farklılıkları da bazı konularda çok ciddi hissediliyor. Biz Türkler, bir şey yiyorsak mutlaka ikram ederiz. Başka çocuk varsa ona da çocuğumuza verdiğimiz yiyecekten yemesi için uzatır, hatta ısrar ederiz. Yabancı anneler ise, kesinlikle size sormadan çocuğunuza bir şey ikram etmiyorlar.

Oğlum küçükken en sinir olduğum şey; Türkiye’de dışarıda yürürken olur olmaz birilerinin pusetinde yatan bebeğime gereğinden fazla yaklaşması, ellerine, yanağına dokunarak sevmeye çalışmasıydı. Çoğu kişiyi “Lütfen dokunmayın, uzaktan sevin” diye uyarmışlığım da vardır. Bir de böyle yaptığınızda, konunun “Sanki bir tek senin çocuğun var, yemedik”e bağlanması hala, düşündükçe sinirlerimi zıplatıyor. Buradaki annelerde (özellikle annelerde diyorum, çünkü Türkiye’de de bunu en çok empati yoksunu annelerin yapıyor olması çok dikkatimi çekmişti) bu saygısızlığı görmeniz pek mümkün değil. Bırakın zorla şeker, çikolata bisküvi ikram etmeyi; arabadaki çocuğunuza bakmak için bile önce izin istiyorlar.

Ama çocuğunuz büyükse ve o kişiye bakıp gülümsemişse de asla tepkisiz kalmıyor, mutlaka laf atıp sohbet ediyor, el sallayarak uzaklaşıyorlar. Çocuğunuz yanlışlıkla su parkının yanından geçen birini ıslattıysa mesela, bizdeki gibi “Ne yapıyorsun çocuğum? Dikkat etsene birazcık” diye kızmak yerine, hoşgörü ile karşılayıp mahcup olarak özür dileyen size, “Biz de çocuk olduk, o çok eğleniyor hiç problem değil dert etme” diyebiliyorlar.


Ağlama Çocuğum!


Bir diğer konu da, ağlayan bir çocuk gördüklerinde kimse dik dik bakarak sizi utandırmıyor. Bazı huysuz ihtiyarlarda garip bakışlar görebilirsiniz ama çoğunluk görmezden gelerek hayatına devam ediyor. İlk geldiğimizde, bir dönem büyüme ataklarının birinde bizi epey zorlayan oğlumuzun inadı tavan yapmış haldeydi. Bir alışveriş merkezinin ortasında ağlayıp, istediği olmadı diye kendini yere atmıştı. Biz sakinleştirmeye çalıştıkça şiddeti artan kriziyle boğuşurken, yanımızdan geçen bir kadın, “Hiç gerilmeyin, benimkiler de böyleydi şimdi büyüdüler. Hepsi geçiyor, size bakıp da ayıplayan biri filan varsa muhtemelen çocuk sahibi değildir” diyerek destek olmuştu. O anki hislerimizi anlatmam pek mümkün değil…

Burada çocuğunuza bağıramazsınız!


Kanada’da çocuğunuza kötü muamele edemez, yüksek sesle bağırmazsınız. Bunu gören ya da duyan tanımadığınız kişiler sizi şikayet edebilir, sosyal hizmetler sizi soruşturmaya alabilir. Çocuklara okulda da, bu öğretilir. Ailesi de olsa, ona kimsenin sözlü ya da fiziksel şiddet uygulayamayacağı, buna maruz kalırsa mutlaka şikayet etmesi gerektiği anlatılır. Hatta bazı afacanların, bunu ailelerine karşı tehdit unsuru olarak kullandığını da duyduk:)


Çocuk Dostu Mekanlar


Son olarak çocuk dostu mekanlardan bahsetmek istiyorum. Türkiye’de öyle alıştığınız için küçük çocukla gidemeyeceğinizi düşündüğünüz içkili bir mekana (tabiki disko-barlardan vs bahsetmiyorum) burada rahatlıkla gidebilir, “Buraya da çocuk mu getirilir?” gibi bir bakışa maruz kalmazsınız. Hatta çocuğunuza yemek gelene kadar oyalanması için çoğu mekanda resim kağıdı, boya kalemleri, ufak oyuncaklar gibi seveceği şeyler getirirler. Çünkü onlar da bir “birey”dir ve onların mutlu olmasına da önem verirler. Sıkılan çocuğunuz masaların arasında dolaşırsa, size “Lütfen çocuğunuzu alır mısınız?” demezler, bazen onun oyununa dahil bile olurlar.

Velhasıl kelam, burada çocuğa değer veriliyor. Onun bir yetişkinden farkı yoktur, ondan izinsiz hayatına müdahil olmaz, sizi rahatsız etmezler. Sözlü ya da psikolojik şiddete sebep olacak davranışlarla baskı oluşturmazlar. Aksini yaşayan da olmuştur mutlaka, başta bahsettiğim gibi sonuçta yarısından fazlası göçmen bir şehirde yaşıyorsunuz. Aralarında farklı kültürlerden gelip, yanlış davranışlarda bulunanlar da çıkması çok muhtemel. Ama benim gözlemlediğim ve deneyimlediğim kadarıyla “iyiler” genelleyebileceğimiz kadar fazla. Dilerim siz de güzel anılar biriktirir, çocuğunuzu sevgi ve hoşgörü içinde büyütürsünüz…