Bazı fotoğraflar vardır, yalnızca gözle değil, kalple de görülür. Onlara bakarken bir ülkenin çatışmasını, bir annenin gözyaşını, bir çocuğun tebessümündeki hüznü hissedersiniz. İşte tam da bu hisleri dünya ile buuşturmak amacıyla, 1955 yılında “Our purpose is to connect the world to the stories that matter” diyerek yola çıkan bir grup Amsterdamlı gazeteci ve fotoğrafçının attığı tohum, bugün görsel hikâye anlatıcılığının en güçlü organizasyonlarından biri haline geldi: World Press Photo.
Kar amacı gütmeden, hakikatin peşine düşen bu oluşum, dünyanın dört bir yanından yaşananları, duyguları, kırılmaları, zaferleri ve yıkımları fotoğraf kareleriyle zamana kaydediyor ve bir anlamda dünyamızın belleğini tutuyor. Basın fotoğrafçılığı alanında bir referans noktası olmasının nedeni de bu: Gerçekle aramızda kurduğu o dürüst, çarpıcı ve çoğu zaman sarsıcı bağ.
Aynı zamanda basın fotoğrafçılığı alanında dünyanın en prestijli yarışmalarından biri kabul edilen organizasyona bu yıl 130 ülkeden 3.000’den fazla fotoğrafçının kadrajına yansıdı. Toplamda 60 binin üzerinde fotoğraf arasından yapılan titiz bir seçkiyle yılın kazanan kareleri belirlenmiş.
📸 Montréal’e ve Fotoğrafa Yolculuk
Bu yazıyı yazarken düşündüğüm şey şuydu, bazı karşılaşmalar rastlantı değildir. Kanada’ya yaptığım bu yolculuk da sadece yeni bir coğrafya görmek, yeni bir yaşamın ritmini solumak için değildi. Bu sergiye gitmek, o karelerin önünde durmak, sessizliğin içinden yükselen hikâyelere kulak vermek… Evet, World Press Photo 2024 benim Kanada’daki ilk duraklarımdan biri oldu ama asla rastgele bir seçim değildi. Sergi, zihnimde çok önceden pusulamda yerini almıştı. Kanada’ya geliş sebeplerimden biri de tam olarak buydu. Dünyaya dair söylenmesi gerekenleri bir fotoğrafın suskunluğunda bulmak.
Sergi, Montréal’in tarihi dokusuyla iç içe geçmiş eski şehir bölgesinde, zarif yapısıyla öne çıkan Bonsecours Market’te 30 Ağustos – 15 Ekim tarihleri arasında sergilendi. Tarihin içinden süzülmüş taş duvarların arasında, modern dünyanın kırılgan gerçekleriyle yüzleştiğimiz bir sergiye dönüşmüştü adeta.
Bir Fotoğrafın Sessiz Çığlığı: “Bir Babanın Acısı”
Daha kapısından girer girmez bizi karşılayan bir fotoğraf vardı ki, aslında birçoğumuzun hafızasına çoktan kazınmış bir kare bu. Öyle bir kare ki, yıllar geçse de unutulmayacak, belleğimizde sessizce varlığını sürdürecek bir acının tanığı… 7 Şubat 2023 sabahı, Türkiye’nin güneyinin yıkıma uyandığı o karanlık gecenin ardından, Adem Altan’ın objektifine yansıyan o fotoğraf: “Bir Babanın Acısı”.
Depremin ardından Türkiye’nin yaşadığı tarifsiz yıkımın ve çaresizliğin simgesi haline gelen bu fotoğraf, ölen kızının elini bırakmayan bir babayı gösteriyordu. Zamanın durduğu Hatay’ın silinmiş sokaklarından birinde, Mesut Hançer, 15 yaşındaki kızı Irmak’ın cansız ellerine tutunmuş bir başına oturuyordu. Feryatsız, suskun çığlılara bürünmüş bir yas…
Fotoğrafın önünde duran herkes, kendi sessizliğine gömülüyordu. Gözümüzden kalbimize, oradan zihnimize işleyen bir veda anıydı bu; ağıtın ta kendisiydi. Onlarca insan, bu kareye bakarken sadece zamanlarını değil, kalplerinden akan göz yaşlarını da bıraktı oraya. Her biri dakikalarca kaldı; kimi başını eğdi, kimi gözyaşlarını gizleyemedi. Çünkü o karede sadece bir babanın acısı değil, bir ülkenin kalbine çöken yas vardı.
Dünya, Zaman ve Bir Fotoğrafın Anlatım Gücü
Fotoğrafın, anı nasıl sonsuz bir kareye hapsettiğini, zamansızlaştırdığını bir kez daha bu sergi sayesinde gördüm. Ana akım medyada, genellikle sadece bizim görmemizi ve duymamızı istedikleri hikâyelerle karşılaşırız. Sosyal medyada ise çoğu zaman sadece kendi ülkemizle, kendi insanımızla ilgili anlatılar vardır ekranlarda. Ancak bu sergi, dünyada başka hayatların da var olduğunu, duygu yoğunluğu yüksek, derinlikli başka birçok olayın yaşandığını bir kez daha şaşkın, bazen heyecanlı bazen yaşlı gözlerim önüne serdi.
Günümüze dair bir çok hikayenin çarpıcı fotoğraflarına da ev sahipliği yaptı sergi, fakat zamanın üzerine anlatılan çizgi mahiyetindeki tüm bu hikâyelere burada yer vermem maalesef mümkün değil. Fakat, size bu yılın kazanan 4 fotoğrafından da bahsetmeden bitirmek istemiyorum.
2024 World Press Photo Kazananları
Yılın Fotoğrafı: Filistinli Bir Kadın Yeğeninin Cesedini Kucaklıyor
Fotoğrafçı: Mohammed Salem (Filistin, Reuters)
Bu karede, 36 yaşındaki Filistinli kadın Inas Abu Maamar, beş yaşındaki yeğeni Saly’nin cansız bedenini kucaklıyor. Saly, annesi ve kız kardeşiyle birlikte, İsrail’in Khan Younis’teki evlerine düzenlediği bir hava saldırısında hayatını kaybetti. Fotoğrafçı Salem, bu fotoğrafı, kendi eşinin doğum yapmasından sadece birkaç gün sonra çektiğini belirtiyor ve bu anı “Gaza Şeridi’nde yaşananların genel hissiyatını özetleyen bir an” olarak tanımlamış.
Yılın Hikâyesi: Valim-babena
Fotoğrafçı: Lee-Ann Olwage (Güney Afrika, GEO için)
Madagaskar’da, demans hakkında kamuoyunun farkındalığının az olması, hafıza kaybı belirtileri gösteren kişilerin sıklıkla damgalanmasına neden oluyor. Bu hikâye, 91 yaşındaki Dada Paul’un, kızı Fara tarafından bakıldığı ve torunu Odliatemix ile birlikte kiliseye hazırlandıkları anları içeriyor. Jüri, bu hikâyenin “aile ve bakım merceğinden evrensel bir sağlık sorununu ele aldığını” ve “görüntülerin sıcaklık ve şefkatle oluşturulduğunu, izleyicilere savaş ve saldırganlık zamanlarında gerekli olan sevgi ve yakınlığı hatırlattığını” belirtmiş.
Uzun Süreli Proje Ödülü: İki Duvar
Fotoğrafçı: Alejandro Cegarra (Venezuela, The New York Times/Bloomberg için)
2019’dan bu yana, Meksika’nın göç politikaları önemli bir değişim geçirdi ve ülke, güney sınırında tarihsel olarak göçmenlere ve sığınmacılara açık bir ülke olmaktan çıkarak katı göç politikaları uygulayan bir ülkeye dönüşmüş durumda. Venezuela’dan Meksika’ya göç eden Cegarra, 2018’de başlattığı bu projede, Meksika sınırındaki göçmenlerin karşılaştığı zorlukları ve dirençlerini belgeliyor. Jüri, fotoğrafçının kendi göçmen deneyiminin, insan merkezli ve duyarlı bir bakış açısı sunduğunu belirtmiş.
Açık Format Ödülü: Savaş Kişiseldir

Fotoğrafçı: Julia Kochetova (Ukrayna)
Rusya’nın Ukrayna’daki savaşı, on binlerce sivil ve askeri kayba yol açtı ve aylardır süren bir çıkmaza dönüştü. Haber medyası, izleyicilerini istatistikler ve haritalarla bilgilendirirken, uluslararası ilgi başka yerlere kayıyor. Fotoğrafçı Kochetova, savaşın günlük bir gerçeklik olarak nasıl yaşandığını göstermek için fotoğrafçılığı, şiiri, ses kliplerini ve müziği bir araya getiren bir web sitesi oluşturdu. Bu proje, bir Ukraynalı illüstratör ve DJ ile işbirliği içinde, kişisel bir günlük tarzında sunuluyor.
Yeni Hikâyeler
Bu projeler insan hikâyelerine duyulan derin bir empati ve bağlılığın da birer göstergesi aslında. Her biri, farklı coğrafyalardan evrensel duygulara uzanan köprüler kuruyor. Sizce de öyle değil mi? Sergi, Montreal’de sona ermiş olsa da, bu fotoğrafların etkisi hâlâ benimle. Eğer yolunuz bir gün fırsat bulursanız, World Press Photo sergilerinden birine mutlaka yolunuzu düşürün! Fotoğrafların sessiz ama güçlü anlatımları ile dünyanın gerçekleğinde bir yolculuk bu. Ve unutmadan, bu deneyim her yıl farklı bir coğrafyada yeni bir hikâyeyi keşfetmeye olanak tanıyor. 2025 yılnda, bu kez Amsterdam’da düzenlenecek. Fotoğrafçılıkla ilgilenen ya da insanlık hikâyelerini birinci elden görmek isterseniz, tarihi not edin. 17 Nisan 2025, belki de orada görüşmek üzere!