Serinin bir önceki yazısı:

Bu Sefer Özlemlerden Bahsedeceğim/ Kimya Öğretmeni Kanada’da Bölüm 7

Gelmeden önce bilgimizin kısıtlı olduğu bir yerden bildiriyorum. Bu kente en az iki yıl yaşamak üzere taşındık. Aynı ülkede bile semt, kent değiştirmek bazı zorlukları, yenilikleri beraberinde getiriyor. Bununla birlikte yepyeni bir ülkeye sadece birkaç valiz ile taşınmak bir hayli zor. Kararlı olmak ve bazı şeyleri göze almak gerekiyor.

Taşınmak zor zanaat. Aklımızda İstanbul’dan daha küçük bir kente taşınmak vardı. Daha sakin, nüfusu daha az. Fakat bunu düşünürken Kanada fikri ortaya çıktı. Taşınacağımız yeri belirleyen ise üniversite kabullerine bağlı tercihimiz oldu. Böylece bir taşla birkaç kuş vurmuş olduk. Yine bir attığımız taş ürküttüğümüz kuş hesabından sonra kararımızı verdik.

Bir süredir yaşadığımız, alışmaya çalıştığımız ve benimsemeye başladığımız kent hakkında biraz bir şeyler paylaşmak istiyorum. İddialı bir şekilde benim gözümden St. John’s mu deseydim acaba? Yeni yuvamız, mini mini “St. John’s”umuz da olabilir. 😊

Elbette ufak bir araştırma ile internet üzerinden bilgiler bulabilirsiniz. İlk geldiğimizde bizim de işimize yaramıştı. Her şeyi gelmeden bulmak mümkün olmadığı gibi benim de buradan aktarmam mümkün değil. Çalışırken ya da yaşarken gezmek biraz sıkıntılı. Henüz arabamız da olmadığı için şehir içi hakkında bilgi sahibiyiz.

Biz pek kalabalık olmayan bir kentte yaşıyoruz. Toronto veya Vancouver ile kıyaslandığında hayli küçük sayılabilir.

İstanbul’dan Gelen Birine Göre Epey Küçük Bir Yer

Yaşadığımız bu kent Newfoundland & Labrador eyaletinin başkenti olan St. John’s. Aynı zamanda Kanada’nın en doğusunda yer alan adanın da en doğusunda bulunuyor. Başkent olması sebebi ile adada yer alan kentlerin en büyüğü. Kime göre büyük neye göre büyük tartışılır elbette. Bir zamanlar bir süre birlikte çalıştığım dokuz (rakamla 9) haneli bir köyden gelen Kanadalı bir arkadaşım burayı devasa boyutta ve çok kalabalık bulduğunu söylemişti. İstanbul’dan gelen bana göre ise bir semtten daha küçük.

Queens Street

Aslında renkli evleri ile meşhur eski bir balıkçı liman kenti, Kanada’daki ilk yerleşim alanlarından biri. Şu anda farklı politikalar gereği bireysel balıkçılık pek yapılamıyormuş.  Bireysel balıkçı tekneleri için lisans alma zorunluluğu getirilmiş. İşler oralarda biraz karışmış. Şehrin eski sakinleri bu durumdan hayli şikayetçi.

Liman “downtown”da yer almakta fakat benzetme yapmak gerekirse İstanbul’u bilenler için harem limanı gibi ticari, tamamen ticari gemilere ve gemilerin yanaştığı işletmelere ayrılmış. Etrafında elbette yürüyebilirsiniz ama bu bir kordon yürüyüşü gibi olamayacak.

Limanın sonunda aktif olmayan bir tren yolu başlıyor. Vaktiyle yolcu taşımacılığı da yapan bu tren hattı adanın iç kısımları ile bağlantı olarak kullanılıyormuş.

İşin ilginç tarafı limanda okyanus kenarında sadece 3-5 tane restoran var. Ona bile yer ayırmamışlar. Yap bir prefabrik, at önüne iki hasır tabure. Çay, kahve, tost, sosisli… ama yok. Küçük, sevimli bir park alanı ve 3-5 bank var sadece.

Yazın Renkli Bir Kent Oluyor

Liman aynı zamanda yazın gezi gemilerine de ev sahipliği yapıyor. Bu da eğlence sektörünün beklediği bir şey. Gece hayatının ve restoran işletmelerinin iyi olması biraz da buna bağlı. Yazı bekleyen ve turizmden geçinen birçok işletme var.

Limanın yer aldığı caddenin bir üstü downtown’un kalbi diyebiliriz. Burada ne ararsanız var; restoran, kafe, bar, lounge sıra sıra dizilmiş. Yaz aylarında bu caddeyi araç trafiğine kapatıp sadece yaya trafiğine açık bırakıyorlar. Buradaki işletmeler de yol üzerine açık havada oturabileceğiniz alanlar açıyorlar. Yürümek, etrafa bakınmak bile keyifli hale geliyor. İsterseniz yiyeceklerinizi elinize alıp işletmelere ait olmayan, belediyenin koyduğu oturma yerlerinde de oturabilirsiniz.

George Street Merdivenleri

Bu caddenin bir üstünde barlar sokağı diyebileceğimiz, çok da büyük olmayan bir “George Street” var. Yine İstanbul’u bilenler için şöyle diyeyim, Kadıköy Kadife Sokak gibi düşünebilirsiniz. Gece eğlenceleri ile ünlü, hatta yazın konserler oluyor. Konserler açık hava ve sokağın ortasında olmasına karşın ücretli. Ücretsiz varsa da biz denk gelmedik. Biz ilk geldiğimizde yazın sonu olmasına karşın bir hayli yoğundu diyebilirim. Birçok çeşitli kulüp bulmak mümkün. Sabahlara kadar açık olanları da var. Eğer gece eğlencesine düşkünseniz buralarda özellikle yaz aylarında kendinize uygun eğlence yerleri bulabilirsiniz.

Yok ben otururum, Irish müziğimi dinlerim, bana alternatif rock lazım, karaoke yapacağım, kafam kaldırmaz sakin yer lazım derseniz de etrafta çeşitli seçenekler mevcut.

Biz artık yaşlandık galiba, benim kafam pek gürültü götürmüyor. Yemeğimi yer, soğuk mayalı içeceğimi yudumlar evime dönerim. Uzun bir eğlence gecesinin ertesinde kendimize gelemiyoruz. Uzun dediysem o kadar da uzun boylu değil, maximum gece 1’de evceğizimde olayım.

Burada yemek yediğiniz mekanlarda hesabı öderken genellikle garsonlar “Buradan sonra planınız ne?” diye soruyorlar. “Buraya gelmişim, bir de üstüne plan mı yapacaktım? Yoruldum bile, valla şu an eve ışınlansak ne güzel olur, pijamalarımızı giyer kanepede yayılırız. Zaten dışarıda yemek yemek pek bütçe dostu değil, bir de üstüne geceye devam edip para harcayacağım, ertesi gün kendime gelemeyeceğim. Senede 1-2 kez yeter ama o gün bugün değil. ” demek uzun ve yorucu olacağından “Hayır, yok ” deyip geçiyoruz.

Kentin geneli yeşil, geniş caddeler, parklar, göl ve göletler var. Yürüme mesafesinde hiking rotaları var. Hiking rotaları da yine çok çeşitli. Okyanus tarafını da tercih edebilirsiniz, göl etrafını da. Hatta yürümeyi seviyorsanız 5-6 saatlik rota oluşturabilirsiniz.

Downtown’a yakın yaşamamıza karşın yürüyüş mesafesinde hiking rotalarına ulaşabiliyoruz.

Yazın gezi düzenleyen firmalar var, okyanus tekne gezileri, rehberli hikingler falan yapıyorlar. Kişiselleştirilmiş taksi gezilerinin reklamlarını da gördüm.

Hatta biz henüz gitmedik ama “Kanada’nın doğu tarafının başladığı yer” olan bir fener var, tabi ki buraya da gitmek mümkün. Buraya gidebilmek için araba gerekli. Turistik olarak bu şekilde 4-5 farklı rota var. Sonrasında keyfinize göre farklı farklı rotalar bulabilirsiniz.

Biraz engebeli bir arazi üzerine kurulu olması sebebiyle sevimli yokuşları, mini mini merdivenleri nefesinizi kesecek güzellikte. Tamam tamam o kadar güzel olmayabilirler ama nefes kestiklerini söylemeden geçemeyeceğim. 😉

“Rüzgârı burada icat ettik, sonra dünyanın hizmetine sunduk.”

Diğer bir doğal güzelliğimiz ise eşi benzeri bulunmaz havası. Adada bulunan bir yarımada üzerindeyiz ve bu kaya parçası tam da Atlas Okyanusu kenarında. Sanırım bu nedenle muhteşem rüzgârlı günlerden bol bol var demek. Hem rüzgârlı gün sayısı ve hem de rüzgâr şiddeti şehre fırtınalı bir aşk duymanızı sağlayacak.

Çalıştığım iş yerinde konuştuğum birisi “rüzgârı burada icat ettik, sonra dünyanın hizmetine sunduk. Henüz ben de alışamadım.” dedi. Bu bireyin altmış yaşlarında ve doğma büyüme buralı olması dışında alışık olması için bir sebep yok.

Kış mevsimi burada kendini hissettiriyor. Karlı ve rüzgârlı. Bu sene çok kış olmadı, dediler. Bana göre bu kıştan dört tane kış çıkardı. Kasımda başlayan kar Nisan ortalarına kadar sürdü. Sıcaklıklar sıfırın altında seyretti. Mayıs ortalarına geldiğimizde ise sıcaklık 10 derecenin üzerine çıktı. O da birkaç gün, gündüz ve birkaç saat. Mayıs sonunda bahar gelir diye umut ediyoruz. Türkiye’nin doğu kesimlerinden çok da soğuk değil, ama rüzgârlı ve nem oranı hayli yüksek.

Downtown

Kış ayları da her sene farklı geçiyormuş. Yeni gelen olduğunuzu biliyorlarsa hemen “iki yıl önce bir kar yağdı, iki insan boyundaydı, 10 gün dışarı çıkamadık, marketler kapalıydı, elektrik ve su sıkıntısı yaşadık …” diye anlatmaya başlıyorlar. Sanırım o kış, altı kış yetecek kadar kar yağmış…

Buranın yerlileri, uzun yıllardır burada yaşayanlar da rüzgârdan, değişken havadan şikayet ediyorlar. Şikayet ettikleri şeyler bunlarla da sınırlı değil. Fakat şikayetlerin peşine de ekliyorlar hemen “ama güvenli, havası temiz, kalabalık değil, yazın çok bunaltıcı değil…”

Küçük dediğime bakmayın tiyatrolar, konserler var. Sinema ve alışveriş merkezi zaten var. Bunların hepsi de yürüme mesafesinde. Yürüyemem araba alacak bütçem de yok derseniz tabi ki otobüs hatları mevcut. Otobüs hattına burada “Metrobüs” diyorlar. Her yere gidiyor. Otobüslerde nakit (2,5 CA$) ödeyebileceğiniz gibi sık kullanıcı iseniz aylık abonman alabilirsiniz. Öğrenciler için ekstra dönemlik abonman mevcut. Otobüsler benim gözlemlediğim kadarı ile gayet güvenli ve dakik. Taksi de bir diğer seçenek elbette.

Üniversite kampüsü ise her imkana sahip. Spor kompleksi, kapalı havuzu, kütüphanesi, kampüs içi yurt olanakları, yüksek lisans ve doktora öğrencileri için ev olanakları…

Üniversite şehir merkezine yakın. Hem okula hem de şehir merkezine yakın bir yerlerde kalıp her iki tarafa da yürüyerek ulaşabilirsiniz.

Ev Bulmak Bazı Dönemlerde Sıkıntılı

Ev kiralama seçeneklerine gelince burada da Kanada’nın genelinde olduğu gibi çok çeşitli. Hem ev tipi olarak hem de kira bedeli olarak. Toronto’dan daha uygun bütçeli kiralama seçenekleri olduğunu söyleyebilirim. Fakat burada da özellikle öğrencilerin gelme dönemlerinde ev seçenekleri azalıyor. Gelmeden de ev tutulmuyor, gelince de hemen bulunamayabiliyor, bulununca da uygun olmayabiliyor… Barınma temel ihtiyaç ama her yerde sıkıntı. En iyisi kampüs içi konaklama olanakları. Hem daha uygun fiyatlı, yapılar eski ama güzeller. Tabi orada da sıra var çünkü sayıları az. Şans!

Adada yaşadığımız için tüketim ürünleri anakaraya göre biraz daha pahalı. Marketlerde çok çok bir uçurum yok. Araba almaya gelince iş biraz değişiyor. Anakaradaki muadillerinden daha pahalıya satılıyor burada arabalar. Ev fiyatları ise daha uygun.

Genel anlamda sakin bir kent, hareket isterseniz var. Yürümeyi seviyorsanız hemen her yere yürüyebilirsiniz, güvenli. Küçük ama sosyal etkinliklere erişim imkanınız var. Arabanız varsa adada keşfedilebilecek çok fazla göl, akarsu, koy mevcut. Soğuk suda yüzmek bizim işimiz derseniz tatlı ya da tuzlu suda yüzebileceğiniz olanakları da deneyebilirsiniz. Bunun için Temmuz ayını beklemenizi öneriyorlar. Yüzme sezonu sanırım 15 gün falan olacak. Bazı parklarda halka açık, açık yüzme havuzlarından da yararlanabilirsiniz.

Mini mini St. John’s işte böyle, anlatmakla bitmez. Kentimizin bütçesine katkıda bulunmak isteyen tüm turistleri, öğrencileri bekleriz! 😊

Günün birinde başka bir kente taşınırsak, orayı da şüphesiz ki aynı şekilde öveceğim! 😊

Sevgiler,

Serinin diğer yazılarını okudunuz mu? Tıklayın!

Yorum bırak