Hayatım ya iyiye ya da kötüye çok kısa bir zaman içinde değişecekti. İçimde telaşla karışık bir merak duygusu ve elimde tek yön bir uçak bileti ile kendimi Ankara Esenboğa havalimanının dış hatlar bölümünde bulmuştum.

On dokuz yaşında daha önce yurt dışına hiç çıkmamış biri için bu kocaman bir adımdı. Yeni bir ülkeye, yeni bir kıtaya ve yeni bir sisteme alışmam gerekecekti. İlk uçakla Almanya aktarması yaparken Almanları gözlemleme şansı buldum. Almanya’ya hep gitmek istemişimdir ama kader Almanya’yı bana Kanada aktarması şeklinde sunmuştu.

Herkes tarafından bilindikleri gibi son derece tertipli ve kuralcı insanlara benziyorlardı. Havalimanında ise çok sıkı bir güvenlik mevcuttu. Her şey şimdiden Türkiye’ye kıyaslı çok değişikti. İster istemez yeni gördüklerimi eski bildiklerimle karşılaştırmaya başlamıştım bile.

Bir sonraki uçağa binerken 8 saat ve üstüne bir 4 saat daha uçacağım aklıma geldi. Yolum gerçekten uzundu. Benim hedef istikametim Kanada’nın Kuzeyindeki Newfoundland adasıydı, yeni evim orası olacaktı. Yolculuk sırasında aklıma geride bıraktığım ailem gelince gözlerim dolmaya başlıyordu.

Atlantik okyanusunun üzerinden uçarken kafamdan bin bir türlü senaryo ve soru geçiyordu. Kanada nasıl bir yerdi? Bahsedildiği kadar soğuk muydu? İnsanlar nasıldı acaba? Bu ülkeye alışabilecek miydim? Artık, bir an önce Kanada’ya varmak ve Kanada ile ilgi ilk gözlemlerimi yapmak istiyordum.

Kanadalılar Soğuk Değil!

Kanada’ya vardıktan sonra uzun bir “study permit” sırası ardından üçüncü uçağımı yakalamam için çok az zaman kalmıştı. Gece yarısı loş ışıklı bir havalimanında tek başına koşuştururken görevliler ile birden kaynaştık. Nereden geldiğimi sordular. “Türkiye” diye cevap verince çok sevindiler ve Kiraz Mevsimi dizisini çok sıkı takip ettiklerini söylediler. Görevliler ile bu kısa ama hoş sohbetin verdiği sıcaklık hissi çok hoşuma gitmişti. Hiç beklenmedik bir şekilde aynı durum Newfoundland’a giden uçağımda da tekrarlanmıştı.  Yanına oturduğum yaşlı bir beyefendi benle uçağın kalkışından inişine kadar sohbet etmişti. Bana Kanada, Newfoundland ve yeni üniversitem ile ilgi bilmem gereken tüm tüyoları vermişti.

Şu ana kadar Kanadalılar sıcaklıkları ile beni etkilemişlerdi ve popüler düşünceye göre soğuk ülkelerde soğuk insanların olduğu söylemi geçerliliğini benim için anında yitirmişti. Bu şekilde Kanada ile ilgili ilk intibam insanların sıcaklığı ve Newfoundland’daki ilk günlerimde tanıştığı çeşitli insanların kibarlığı ve yardımseverliği çerçevesinde oluşmuştu. Bu durum Kanada’ya adaptasyonumu da büyük ölçüde kolaylaştırmıştı. Zamanla kafamdaki belirsizlikler, soru işaretleri, korkular çözülmeye başlamıştı ve o baştan beri Kanada’ya tek gidişlik biletin verdiği büyük sorumluluk hissi özgüven şeklinde bana geri dönüyordu.

Bunu önceden tam olarak anlamasam da şimdi, bir buçuk yıl sonra geriye dönüp baktığımda o biletin aslında “ben hayatımı olumlu yönde değiştirmeye hazırım ve gerekirse çok uzaklarda tekrardan başlayıp hayatımı inşaa edeceğim” fikrinin bir fiziksel sembolü olduğunu fark ediyorum.

Yazar: Derya Ekaterina Medvedev

 

 

 

 

 

 

 

Yorum bırak