Türkiye’de İngilizce ile aramda mesafeli bir ilişki vardı: üniversiteye kadar İngilizce dersi almış, üniversitede hazırlık okumuş, üniversite sonrasında da Amerikan Kültür’de bir süre yabancı dil kursuna gitmiştim ama kendimi kesinlikle özgür bir şekilde İngilizce konuşabilecek kadar rahat hiç hissetmedim. Bundan 6 sene önce Kanada’da İngilizce öğrenmek istediğime karar verip dil okulu için buraya geldiğimde ise kendimi çok kapana kısılmış hissetmiştim. En çok yakındığım şey çevremdeki insanlarla, arkadaşlarla homestay ailemle “derin” muhabbet kuramıyor olmak ve her şeyin kulağıma çok yüzeysel geliyor olmasıydı. Muhabbet bir türlü “Hava nasıl?”, “Türkiye’de ne okudun?”, “En çok gitmek istediğin ülke neresi?”, “Neden Kanada’yı seçtin?”, “Bu hafta sonu sinemaya gidelim mi?”nin ötesine geçemiyor gibi geliyordu. Sebep olarak ise İngilizcemdeki kelime dağarcığımın yetersizliğini görüyordum.

6 sene sonrasından gelen hem güzel hem kötü haber: Kısmen alakalı olsa da bunun sebebi %100 kelime dağarcığı değil 🙂 Kötü haber çünkü konu 3-5 kelime ezberlemenin çok daha derininde. Güzel haber çünkü bir gecede sözlük yutamayacağımız için kendimize yüklenmeyi bir kenara bırakabiliriz.

Spoiler alert: Yazar hikayenin sonunda kendisini İngilizce’de çok daha rahat ifade ettiğini düşünür 🙂

Peki Neydi Bunun Sebebi?

Türkçe’deki ben ile İngilizce’deki ben birbirinden çok farklı! Belli başlı karakter özelliklerim aynı olsa da kendimi ifade ediş biçimim, ilişki kurma şeklim, kendimi konuşmakta rahat ve rahatsız hissettiğim konular, hepsi birbiriyle hemen hemen zıttı. Türkçede kendimi çok ağdalı ifade ederken, İngilizce’de çok daha direk (hatta Türkçe’deki ben kişisine yer yer duygusuz gelebilecek kadar direk) bir şekilde ifade ediyordum. Türkçede kendimi sevgi sözcüklerine hiç yakın hissetmezken, İngilizce’de seni seviyorum’un binbir türlüsünü söylemek çok daha kolaydı hatta İngilizce’de flörtleşmek Türkçedekinden daha kolaydı. Türkçede küfür etmek farklı bir özgürlük hissi veriyorken, İngilizcede küfür etmek “seni lanet olası pislik!” demek kadar sahte geliyordu kulağıma.

Peki Türkiye’de İngilizce öğrendiğim dönemlerde bunların hiçbirini deneyimlememişken, Kanada’da İngilizce ile içli dışlı olmaya başladığım dönemde ne olmuştu da İngilizcede kendimi ifade ediş şeklim değişmişti ve hatta bambaşka bir ben olmuştum? Tek bir sebebi elbette yoktur ama en büyük faktör kesinlikle “Kültür”… Her iki kültürde de edindiğiniz deneyimlerin farklılığı size iki farklı dilde iki farklı insan kazandırıyor. O kültürde deneyimlediklerimizi yine o kültürde en sık kullandığımız dil ile birleştirip konularla farklı bir bağ kuruyor ve iletişim yollarımızı belirliyoruz. Bu sebepledir ki dil eğitimini Türkiye’de aldığınızda sanki hep bir şeyler yarım kalıyor, yapbozun “kültür” parçası bir türlü doldurulamıyor.

6 yıl sonra…

Kanada’ya ilk gelişimin üzerinden 6 yıl geçtikten sonra olduğum yerden söylemeliyim ki İngilizceyi tabiki hala anadilim gibi konuşamıyorum fakat kendimi hiç hayal etmediğim kadar rahat, hatta Türkçe’den bile daha rahat ifade edebiliyorum. Çünkü Kanada kültürüyle birlikte kendimi daha özgür ve daha birey görüyorum. Hikayenin en başında bahsettiğim her şeyin çok yüzeysel geldiği düşüncesini de üzerimden atalı çok oldu. Dil eğitimi almak isteyip yurtdışında yaşama konularında tereddütleriniz varsa kendinize yeni bir insan kazandırmak için bir şans tanımaya değer. Nefes aldığınız kültürle birlikte nefes verirken kullandığınız dili değiştirdiğinizde içinizden yepyeni bir insan çıkıyor ve iki dil konuşabilen iki farklı insan oluveriyorsunuz.

Sizin de Kanada’da İngilizce öğrenmeye başladığınızda kendinizde fark ettiğiniz değişiklikleri yorumlarda benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum! Eğer İngilizce öğrenmek için Kanada’ya gelmek istiyorsanız ve aklınıza dil ile ilgili takılan herhangi bir soru işareti varsa onları da yorumlara yazabilirsiniz.

Sesimiz farklı dillerde konuşurken tamamen bambaşka yankılanıyor. Farklı dillerde konuşurken kişiliğimiz de bir şekilde değişiyor. İnsanların farklı dillerde konuşurken sizden aynı duyguyu aldıklarını düşünmüyorum çünkü konuşmanın ritmi değişiyor. Dilin ritmi değişirken bu aynı zamanda kişilerin iç ritmini de, bizim çevremizde olup bitenleri nasıl içimize sindirdiğimizi de değiştiriyor.

 

Kendimi Fransızca konuşurken duyduğumda kendime bakışım değişiyor. Bazı haller o dili konuşurken bana daha yakın, bazıları ise daha uzak geliyor. Kendinizin birbirinden uzak taraflarını gezmeye çıkıyor gibisiniz farklı dillerde konuşurken. Kendini birçok dilde rahat hisseden kişilere baktığımda şunu görüyorum: duygusal konuları konuşurken bir dilde, politik konuları konuşurken ise diğer bir dilde kendilerini daha rahat hissediyorlar. İnsanların bu dillerle kurdukları ilişkinin farklılığını gerçekten çok ilginç buluyorum.

 

– François Arnaud

Çeviri: Iris Unlu.  Alıntının orijinali için burayı tıklayın.