Son zamanların moda tâbiriyle; insanlık olarak bir sınavdan geçiyoruz. Kimine göre yüzyılda bir, kimine göre daha önce benzeri görülmeyen bir kaotik dönemi hep birlikte tecrübe ediyoruz.

Öyle ki önceleri “naber nasılsın”la başlayan diyaloglar artık kendini “sizde durumlar nasıl”a bıraktı. Ve tabii bu sorunun cevabı sayılar, vakalar, yatak sayıları, yoğun bakım yeterlilikleri vs olarak devam etti ve ediyor. Geçmişte herhangi bir güncel kazada 9-10 kişinin ölüm haberini duyduğumuzda şok olurken bu ortamda 200’lü sayıları benimser ve kabul eder olduk.

Yaklaşık 16 aydır süren bu belirsiz durum hem günlük rutinimizi hem de psikolojik durumumuzu etkiler hale geldi. Bu da birçoğumuzu günlük hayatımızda değişik açılımlara ve arayışlara itti. Evden çalışma hayatın bir parçası olmanın ötesinde zoom, youtube, instagram buluşmaları ve etkinlikleri vazgeçilmez hale geldi. Günlük online etkinlik atölyeleri; yoga, spor-egzersiz ve yemek gibi başlıklarda hepimizin ruhen detoks yaptığı alanlar haline geldi.

Geçen gün Türkiye’den konuştuğum bir arkadaşım “adaçayı satışlarının arttığını” söyledi. Hemen aklıma anneannemin küçükken sobanın üzerinde kaynattığı eski çaydanlığın içindeki adaçayı gelse de durumun öyle olmadığını anladım. İnsanlar evdeki kötü enerjiyi kovmak için adaçayını yakıp tütsüsü ile evlerini kokutuyorlarmış. Bilmiyordum. Ve eminim sizin de çevrenizde bu ya da buna benzer bir sürü örnek vardır.

Sonuç olarak Türkiye’de ya da Kanada’da, Japonya’da ya da Almanya’da hiç fark etmeksizin bir süreci birlikte yaşıyoruz. İnsanlık belki hiçbir zaman tarihi boyunca bu kadar birlik beraberliğe (sosyal mesafeli olarak) ihtiyaç duymamıştı. Biliyoruz ki bu süreçte kimse kimseden 1-0 önde değil, çünkü o kadar benzer durumlar yaşıyoruz ki. Artık hepimiz iyi olmadan hiçbirimizin iyi olamayacağını biliyoruz. Belki bir ülkeden diğerine nüfus ya da yaşam kültürüne bağlı olarak konfor farkları vardır. Ya da bir ülkenin siyasileri kartlarını açık oynarken diğer ülkedekiler daha politik davranabiliyorlardır. Ama sonuç olarak bizim X kuşağının hatırlayacağı bir banka reklam spotu gibi; “yoktur birbirimizden farkımız” çünkü hepimiz aynı yoldayız.

Aşıyı hasretle bekleyenler

Tüm bunlardan hareketle başlık konumuza geldiğimizde toplumların aşı konusunda karpuz gibi birkaç parçaya bölündüklerini görüyoruz. Bir tarafta aşı karşıtları, diğer tarafta “herkes bir olsun görelim”ciler ve başka bir yerde aşı sırasını hasretle bekleyenler.

Kimi ülke aşıda burger, hediye çeki gibi promosyonlar ile elinde aşı ile beklerken çok değil birkaç yüz km ötesinde başka bir ülkede insanlar aşı için umutsuzca bekliyor. Diğer tarafta ise komplo teorisyenleri, asla aşı olmayacağını açıklayan aşı karşıtları ise yürüyüşler protestolar düzenliyor. Kafalar bir karışıyor, bir duruluyor..Herkes birbirine gördüğünü bildiğini anlatıyor, dezenformasyon almış başını gidiyor ve özellikle kartların açık oynanmadığı ülkelerde bir belirsizlik ve ümitsizlik hâli devam ediyor.

Sonuçta aslında durum olmak ya da olmamaktan öte “aşıyı bulabilmek ya da bulamamak” durumuna doğru evriliyor. Zirâ aşı geciktikçe stres kendini gerginliğe bırakıyor.

Ve dünya birçok insani konuda olduğu gibi bu konuda da adalet arıyor.

Adaletli ve sağlıklı günlerde buluşmak dileğiyle.

Yazar: Erkan Çubukçu

 

Yorum bırak