Merhaba, ben Çekdar! Bu yazıda Kanada serüvenimden bahsetmeden önce biraz kendimi tanıtayım. İstanbul’da geçen Lise yıllarımdan sonra üniversite tercihimi Bosna Hersek’te bulunan International University of Sarajevo’dan yana yaptım. Burada Uluslararası İlişkiler alanında lisansımı tamamlarken öğrenci programlarından olabildiğince yararlanmaya çalıştım ve bu sayede burs alarak birkaç ülkede çeşitli deneyimler elde etme fırsatı buldum. Belki sonraki yazılarda da bu serüvenlerden de bahsetmek pek çok okuyucu için faydalı olur. Pandemi bittikten sonra vize başvurularının daha kolay işlenmeye başladığı bir dönemde çok uzaklara bir yolculuk daha başladı benim ve eşim için: Kanada’ya…


’19 Ağustos 2021 tarihinde Kanada’ya ayak basmamın ardından yaklaşık 1 yıl dolmak üzere. Bu bir yılı tek kelimeyle ifade etmem gerekirse “güzel” diyebilirim… Tek kelime yetmedi derseniz hadi buyrun o zaman koca bir sene nasıl geçti uzun uzun bakalım hep birlikte. Ama baştan söyleyeyim bu benim senem. Yani kendi izlenimlerime, deneyimlerime, hislerime ve kazanımlarıma göre bir değerlendirme yapacağım. Dolayısıyla kişiden kişiye farklılık gösterebilir doğal olarak.”

Şehir Seçimi

Öncelikle Toronto’dan bahsetmek istiyorum. Ne de olsa ben de dahil olmak üzere Kanada’ya ilk kez gelenlerin en çok kararsız kaldıkları durumlardan biridir şehir seçimi…

Genelde Toronto, Vancouver, Montreal, Ottawa, Quebec, Calgary, Halifax gibi şehirler arasında kalınır. Ama derbi hiç şüphesiz ki Toronto ve Vancouver arasındadır. Biri daha çok iş, kariyer ve eğitim fırsatlarıyla ön plandayken diğeri daha çok ılıman ve doğal iklimiyle ön plana çıkıyor.

Dürüst olayım ben ılıman iklim ve doğal bir şehir olarak Vancouver’ı gönlümden geçirmiştim. Ancak yeni bir ülkede bir hayat kuracaksam şüphesiz ilk adımda iş, kariyer ve eğitim fırsatlarının en fazla olduğu şehirden başlamak daha avantajlı olur düşüncesiyle Toronto’yu tercih etmiştim.

Endişelerim vardı tabi. Çünkü daha önce New York’a bir kaç kez gitmiş ve orayı hiç ama hiç beğenmeyen biri olarak Toronto’nun da tıpkı oraya benzeyeceğinden endişeleniyordum açıkçası. Yani kalabalık, hırçın ve kasvetli… Ama! Tam tersi bir şehir imiş 🙂 Sakin, renkli ve eğlenceli… Bu yüzden Toronto tercihimden ötürü oldukça mutluyum. Tüm yaşam tarzlarına oldukça uygun bir şehir.

Toronto’da çok kültürlülük oldukça hakim bir vaziyette. Zaten Kanada’nın bir “göçmen” ülkesi olduğunu biliyorduk ama bunu deneyimledikten sonra daha iyi kavrayabildim diyebilirim.

Yeteerr!! Bırak şimdi Toronto’yu da iş, maddiyat ve eğitim konularına gel artık dediğinizi duyar gibi oldum. 🙂

Eğitim meselesi…

Tabiki bu konuda genelleme yapmak doğru olmaz ama özel kolejlere gelmek isteyen olursa eğitim olanakları bence iyi. Ama maalesef pandemiden ötürü derslerimin tamamını online olarak aldığım için pek okul tadı alamadım açıkçası. Yine de eğitimcileri için diyecek sözüm yok. Kendi alanlarında oldukça kaliteli hocalardı. Öğrenci etkinlikleri yoğun bir biçimde yapılıyordu. Bu yüzden hızlı bir biçimde sosyalleşebilirsiniz okullarda.

Okulların kariyer merkezlerinden (pek çoğunda vardır) aktif ve stratejik olarak faydalanırsanız iyi bir kariyer için başlangıç yapabilirsiniz. Çünkü özellikle müfredatında maaşlı stajlara olanak sağlayan bölümleri tercih ettiğinizde bu kariyer merkezleri sahip olduğu network ile sizlere yardımcı olabilirler. Okulumu başarıyla bitirdikten sonra post-graduate programıyla yeni vizemi uzattım. (Bu vize uzatım kısmını ayrı bir yazıda anlatacağım.)

İş meselesi…

Beklediğimden iyi bir iş süreci deneyimledim açıkçası. Biraz şanslıydım biraz da ne yapacağını önceden bilmenin avantajı vardı aslında. Ama burda önceden iş konusunu halledemeyenlere lazım olan tek şey medeni cesaret. Ben otelde çalışmayı tercih ettim. Çünkü okurken bir yandan da kiranızı, mutfak masraflarınızı, faturalarınızı ve varsa araba giderlerinizi karşılamanız gerekecek. Dolayısıyla burda şöyle bir sorun ortaya çıkıyor: Zaman ve efor…

Yani, Kanada’ya ilk kez gelirken eğer çok iyi bir bütçeniz yoksa, ve okuması gerçekten efor sarfetmenizi isteyen bir bölüm tercih ederseniz çalışmak için zamanınız pek kalmıyor. Aynısı iş için de geçerli. Dolayısıyla özellikle ilk seneniz için bölümünüzü, bütçenizi ve işinizi belirlerken “zaman” kavramını kesinlikle gözardı etmeyin derim. Aksi halde çok yorucu olur sizin için. Ben neyse ki bu dengeyi sağlayabildim. Yorucu olmayan bir işi, yorucu olmayan bir bölümle birlikte ilerletince şahane bir denge oluştu kendi açımdan.

Tabi bu bahsettiğim işler daha çok geçici işler. Yani kolay ve hızlı bulunan sizi maddi açıdan okurken biraz olsun rahatlatan işler. Yoksa öyle bir sorununuz yok ise, part-time bir şekilde bölümünüzle ilgili daha iyi bir firmada mesleğiniz için ilk adımları atabilirsiniz.

Açıkçasııı! Bu yazıyı yazmadan önce bu bir yılın hem olumlu hem de olumsuz geçen taraflarını anlatacaktım ama işte pozitif yönüm her zaman olduğu gibi ağır bastıkça her şey pespembeymiş gibi aktarıyorum. Bunun da farkındayım. O halde şimdi kendimi zorlayıp şöyle bir geçmişe gittiğimde olumsuz yaşadığım durumları hatırlatayım.

Bir kere kiralar aşırı biçimde yüksek Toronto’da… (Kanada’nın pek çok yerinde de öyle aslında). Zaten bu yüksek kira fiyatları konusu, Kanada’nın iç politikada, erken seçim dönemlerinde ve eyalet seçimleri dönemlerinde en çok tartışılan -çetrefilli- konusudur. Çetrefilli diyorum çünkü bu durumu düzeltmek için henüz sıkı bir planlama yapılamıyor. Aksine Kanada’nın ülke imajına hiç yakışmayan bir biçimde “kısıtlamalarla” geçici ve yapıcı olmayan çözümler üretiliyor. Bunlardan biri de vatandaş olmayanların belirli bir süreyle konut satın almasını yasaklayan düzenlemedir. Neyse çok teknik detaylara inmeyeyim. Ama bu durumun oluşmasındaki en temel sebep Kanada’nın çok fazla göçmen almasının yanı sıra bu göçmenlerin konaklama ihtiyacını rahatlıkla karşılayabilecek bir emlak sektörünün olmamasıyla ilgili. Tabi başka sebepler de var…

Konumuza dönersek… Kira meselesi dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi burada da sizi zorlayacak bir mesele maddi açıdan.

Bir diğer olumsuz mesele ise genelde Kanada ile ilgili çok ama çok yanlış anlaşılan bir meseledir… Yani çalışma kuralları… Bir öğrenciyseniz istisnai durumlar dışında haftada yalnızca 20 saat çalışma izniniz bulunmaktadır. (Bu durum dil okulu öğrencileri için geçerli değil. Dil okulundaysanız hiç bir şekilde çalışma hakkınız yok). Bu da zorlasanız ancak ve ancak temel geçiminize yetmektedir. Dolayısıyla bu durumu ve koşulları bilerek eğitim sürecinizi çok detaylı bir biçimde planlamanızı öneririm. Bu çalışma koşulları bazen çok fazla karmaşık olabiliyor. Dolayısıyla gelmeden önce sıkıca araştırmanızı ya da işin ehli birine danışmanızı tavsiye ederim.

Yaşam pahalılığı!

Hmm… Bu konuyu olumsuz kategorisine almak konusunda tereddütteyim açıkçası. Çünkü yaşam pahalılığı biraz göreceli bir konu bence. Kime göre neye göre yani… Burada aylık mutfak masrafına 300 ya da 400 dolar (belki daha az) harcayan da gördüm 500-1000 arası belki daha fazla harcayan da gördüm. Yani tamamen size bağlı bir durum. Ben kahvemi neredeyse her gün dışardan alıyorum mecburi bir şekilde. Dolayısıyla nerden baksanız ayda 60-80 dolar harcayabiliyorum. Ancak kimisi kahve sevmiyor. Ya da evinde daha uyguna yapabiliyor. Dolayısıyla kendi harcamamı referans göstererek yaşam pahalı ya da ucuz diyemiyorum. Enflasyon tabiki pandemiden sonra Kanada’da artan bir durum ama başka ülkelerle kıyaslayacak olursam yine de fena bir durumda değil bence.

Gelelim kışa… Olumsuz durumların başında geliyor bence 🙂 kışı seven biriyim. Hatta Bosna Hersek’te geçen üniversite yıllarımda sakal ve bıyıklarımın don tuttuğu soğuk kış günlerini hiç unutmadım. Buna rağmen buranın kışını aşırı sert buldum. Aşırı kar yağıyor (diz boyunu rahat geçecek şekilde) ve çok fazla kar fırtınası çıkıyor. Göller, üzerinde buz pateni yapacağınız şekilde donuyor. İnsanlar ve araçlar yolda mahsur kalıyor. Ben de bir kaç defa kaldım 🙂 Dolayısıyla şehir seçiminde eğer kış karşıtı biriyseniz iklim meselesini göz ardı etmeyin derim. Aşağıya bir kaç fotoğraf bırakıyorum kış için 🙂

Sonraki yazılarda görüşmek üzere 🙂

Yazar: Çekdar Aközel

Yorum bırak